NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
42 - (1752) حدثنا
يحيى بن يحيى
التميمي.
أخبرنا يوسف
بن الماجشون
عن صالح بن
إبراهيم بن
عبدالرحمن بن
عوف، عن أبيه،
عن عبدالرحمن
بن عوف؛ أنه
قال:
بينا
أنا واقف في
الصف يوم بدر.
نظرت عن يميني
وشمالي. فإذا
أنا بين
غلامين من
الأنصار. حديثة
أسنانهما.
تمنيت لو كنت
بين أضلع
منهما. فغمزني
أحدهما. فقال:
يا عم! هل تعرف
أبا جهل؟ قال:
قلت: نعم. وما
حاجتك إليه؟
يا ابن أخي!
أخبرت أنه يسب
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. والذي
نفسي بيده! لئن
رأيته لا
يفارق سوادي
سواده حتى
يموت الأعجل
منا. قال:
فتعجبت لذلك.
فغمزني الآخر
فقال مثلها.
قال: فلم أنشب
أن نظرت إلى
أبي جهل يزول
في الناس.
فقلت: ألا
تريان؟ هذا
صاحبكما الذي
تسألان عنه.
قال:
فابتدراه،
فضرباه بسيفهما،
حتى قتلاه. ثم
انصرفا إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فأخبراه.
فقال (أيكما
قتله؟) فقال
كل واحد منهما:
أنا قتلت.
فقال (هل
مسحتما
سيفيكما؟)
قالا: لا. فنظر
في السيفين
فقال (كلاكما
قتله) وقضى بسلبه
لمعاذ بن عمرو
بن الجموح.
(والرجلان:
معاذ بن عمر
بن الجموح
ومعاذ بن
عفراء).
[ش
(أضلع منهما)
هكذا هو في
جميع النسخ:
أضلع بالضاد
المعجمة
وبالعين. وكذا
حكاه القاضي
عن جميع نسخ
صحيح مسلم،
وهو الأصوب.
ومعنى أضلع
أقوى.
(سوادي
سواده) أي
شخصي شخصه.
(حتى
يموت الأعجل
منا) أي لا
أفارقه حتى
يموت أحدنا،
وهو الأقرب
أجلا.
(لم
أنشب) أي لم
ألبث. أي لم
يمض زمن كثير
على سؤالهما
إلا وأنا
رأيته.
(يزول)
هكذا هو في
جميع نسخ
بلادنا. وكذا
رواه القاضي
عن جماهير
شيوخهم.
ومعناه يتحرك
وينزعج ولا يستقر
على حاله ولا في مكان.
والزوال
القلق.
(كلاكما
قتله) تطييا
لقلب الآخر من
حيث أن له مشاركة
في قتله. وإلا
فالقتل
الشرعي الذي
يتعلق به
استحقاق
السلب، وهو
الإثخان
وإخراجه عن كونه
ممتنعا، إنما
وجد من معاذ
بن عمرو بن
الجموح. فلهذا
قضى له بالسلب].
{42}
Bize Yahya b. Yahya
Et-Temîmî rivayet etti. (Dediki): Bise Yûsuf b. Mâcişûn, Salih b. ibrahim b.
Abdirrahmân b. Avf dan, o da babasından, o da Abdurrahmân b. Avf'dan naklen
haber verdi ki, şunları söylemiş:
Bedir (harbi) günü ben
safta dururken sağıma ve soluma baktım. Gördüm ki Ensârdan iki çocuğun
arasındayım! Yaşları genç! Keşke bunlardan daha kuvvetliler arasında olaydım
temennisinde bulundum. Derken biri beni dürterek: Ey amca! Ebû Cehli
tanırmısın? dedi.
— Evet! Ona ne hacetin var ey kardeşim oğlu?
dedim.
— Haber aldım ki, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'e söğermiş! Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki,
onu görürsem ikimizden eceli gelen ölmedikçe şahsım şahsından ayrılmayacaktır!
dedi. Ben buna şaştım. Az sonra diğeri de beni dürttü ve berikinin söylediğinin
mislini söyledi. Çok geçmeden Ebû Cehl'i halkın arasında bocalarken gördüm ve:
— Görüyor musunuz, işte sorduğunuz sizinki!
dedim. Hemen ona koştular ve kılıçları ile onu vurarak öldürdüler. Sonra Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e giderek kendisine haber verdiler. Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Onu hanginiz öldürdü?»
dîye sordu. iki gençten her biri:
— Ben öldürdüm! cevâbını verdi. «Kılıçlarınızı
sildiniz mi?» diye sordu.
— Hayır! dediler. Bunun üzerine kılıçlara
baktı; ve:
«Onu ikiniz de
öldürmüşsünüz!» buyurdu. Ve üzerindeki eşyanın Muâz b. Amr b. EI-Memûh'a
verilmesine hükmetti. (Bu iki zât Muâz b. Arar b. El-Memûh ile Muâz b.
Afrâ'dır.)
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'l-Humüs» ve «Kitâbu'l-Megâzî»de tahrîc etmiştir.
Mânâsı hususunda
ihtilâf edilmiştir. Şâfiîler'e göre Ebû Cehli mezkûr iki genç müştereken
yaralamış; lâkin onu kendisini müdafaadan âciz. bırakacak şekilde ağır
yaralayan evvelâ Muâz b. Amr olmuştur ki, şer'i katil de budur. Üzerindeki
eşyasını almaya hak kazanması bundandır. ResûluIIah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in:
«Onu ikiniz de
öldürmüşsünüz!» buyurması, ötekinin gönlünü almak içindir; çünkü bu işe o da
iştirak etmiştir. Kılıçlarını muayene etmesi, bunlarla onu nasıl
öldürdüklerinin hakîkatına istidlal içindir. Muayene neticesi Ebû Cehl'i Amr'ın
çökerttiğini anlamış; eşyasını Amr hak ettikten sonra ötekini de hâdiseye ortak
kabul etmiştir. Binâenaleyh onun eşyada hakkı yoktur.
Mâlîkîler'e göre
eşyanın Amr'a verilmesi, bu hususta kumandan muhayyer olduğundandır.
Tahâvî bu hadîsi
rivayet ettikten sonra şöyle demiştir: «Bu hadîs delâlet ediyor ki, bir kimseyi
öldürmekle eşyasını öldürene vermek vâcib olsaydı Ebû Cehl'in selebini bu iki
gence vermek îcâb eder; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu birbirinden alıp
ötekine vermezdi. Görülmüyor mu ki, kumandan : Her kim birini öldürürse eşyası
onundur; dese de iki kişi birini öldürseler, eşyası aralarında ikiye bölünür.
Kumandan birini mahrum ederek ötekine veremez; zîra o eşyada ikisinin de aynı
derecede hakkı vardır. Şu halde seleb hususunda onlar kumandandan daha ziyade
hak sahibidirler. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Ebû Cehl'in selebini
birine vermek caiz olunca : Bu gösterir ki, o selebe gazilerin ikisinden de
ziyade hak sahibi imiş! Çünkü o gün henüz (Her kim birini öldürürse selebi
onundur buyurmamıştı. Bir de maktulün eşyasının katile verilmesi vâcib
olmadığını, atıcak düşmanla cenk için bir teşvik mâhiyetinde olmak üzere
kumandanın onu katile verebileceğini beyân buyurmuştur.»
Hadîs-i şerifin sonunda
Ebû Cehl'i Muâz b. Amr ile Muâz b. Afra'nın öldürdükleri bildiriliyor.
Müslimi'n ileride görülecek bir rivayetinde ve keza Buhâri'nin bir Rivayetinde
onu Afra' namındaki kadının iki oğlu öldürdüğü; Müslim'in diğer bir rivayetinde
ise Ebû Cehl'in başını Abdullah b. Mes'ud (Radiyallahu anh)'ın kestiği
kaydedilmektedir. Kaadi İyâd: «Ekseriyetle siyer ulemasının kavli budur.»
diyor.
Nevevî bu rivayetlerin
arasını bulmuş; ve: «Ebû Cehl'in katline bunların hepsi iştirak etmiştir. Onu
müdafaadan âciz hale getiren darbeyi Muâz b. Amr vurmuş, îbni Mes'ûd, can
çekiştirirken yetişerek kafasını koparmıştır.» demiştir.